Tutku
Tutkulu insanları seviyorum.
Ve evet, biraz da imreniyorum onlara.
En çok da…
Tutkusunu bulanlara olduğu kadar,
tutkusunu kaybedip yeniden bulanlara.
Hayat belki de ilk bu soruyu soruyor:
“Senin tutkun ne?”
Önce onu bul.
İçini yakan neyse, işte o.
Tutkuyla yaptığın işi,
Severken zamanı unuttuğun adamı,
Bahsederken gözlerinin parladığı şeyi,
Koşarken yorulmadığın yolu,
Gülerken içtenliğini,
Sarılırken sığındığın dostları,
Dans ederken dünyayı unuttuğun o şarkıyı bul.
Sonra da;
Yol dikenli mi?
Evet.
Ama yolda kalanlar değil,
Yara alsa da yürüyenler bulur kendini.
Ve sonunda,
Acıya rağmen, inatla, coşkuyla:
Tutkuyla.
İşte öyle yaşa.
Güzellik
Elinde tutamadığın ama sana ait olan bir şeydir.
Her an gidebilir,
ve bir gün mutlaka gider.
Herkese göre değişir;
başlatmaya yeter,
ama sürdürmeye yetmez.
Sığlıkta bulunmaz.
Ancak derinlikte var olur.
Bakan herkes göremez.
Gören herkes taşıyamaz.
Güzellik, ruhta kalır.
Kelimelere siner,
kalpte yaşar,
zarafetle taşınır.