
Peri ve Yolcu
Bir zamanlar, uzak bir ülkenin denizle göl arasında sıkışmış taşlı yollarında,
adımları yorgun ama gönlü hevesli bir yolcu yürüyordu.
Geceleri pembe parlayan bir otelin odasında yaşayan bir periyi arıyordu.
Perinin kalbi yumuşaktı ama yalnızdı.
Gökyüzüne bakan pencereleri vardı ama içine bakan kimse yoktu.
Yolcunun omuzlarında taşıdığı çanta, sadece eşyalarla değil,
söylenmemiş sözler ve yarım kalmış denemelerle doluydu.
Çok uzaktan, kendi yüklerini sırtlamış bu yolcu
perinin yanına geldi.
Gökyüzü açıktı.
Hafif bir rüzgar, taşların üzerinden geçip
yoldan peri kızı çağırdı.
Beraber yürüdüler.
Yolcunun yükü ağırdı, fazla yürüyemiyordu.
Ama yanında, zamanı unutturan bir peri vardı.
Peri yürürken giydiği saten yeşil, uzun ve yırtmaçlı eteğiyle güneş ışığını içinden geçiriyordu.
Bacakları yumuşak bir altın gibi parlıyordu.
Beraber yürüdüler.
Tarihi binaların arasından geçtiler.
Kaldırımlara bastılar ama başka bir dünyadaymış gibiydiler.
Derken adam yoruldu.
Hem bedeni ağırdı hem aklı.
Ve durdular.
Yolcunun göğsü daraldı.
Hem yürümek istiyordu onunla, hem dinlenmek.
Hem yetişmek istiyordu, hem de yetişemeyeceğini hissediyordu.
Tam bir taşın oraya geldiler.
Yolcu,
“Biraz soluklanalım mı?” dedi
ve taşın üzerine oturdu.
Ama oturuşu bile rahatsız, kararsızdı;
bir yanıyla onunla kalmak, bir yanıyla kendi yüküne dönmek istiyordu.
Peri gülümsedi, başıyla onayladı.
Yanına oturdu.
Ve ikisi birlikte, bir süre o taşın üzerine oturdular.
İlk kez yan yana.
İlk kez aynı hizada.
İlk kez yeryüzünde birlikte.
Yolcu nefes nefeseydi.
Ama bu sefer perinin gözleri onun üzerindeydi.
Peri ona biraz baktı.
Sonra yüzüne döndü.
Bir şey sordu—öyle yalnızca ikisinin anlayabileceği, küçük bir sır gibi.
Yolcu, zamanı unutur gibi elini uzattı.
Dokundu.
Hafifçe, hayranlıkla, şefkatle.
“Böyle… çok güzel,” dedi.
Ama gözleri bir anda döndü,
çantasından çıkardığı yüklere takıldı.
Peri onun yüzüne bakarken şunu hissetti:
Bu adam beni seviyordu, ama kendisini daha çok onarmaya çalışıyordu.
Peri anladı.
Susmayı seçti.
Ama içinde bir şey büyüdü:
“Bu adamın kalbi hala sıcak olsa da yükü çok…”
O taşın üstünde,
İlk kez bir kadının yanında, sadece dinlenmedi yolcu —
Bir kadının yanında ilk kez durmak değil,
İlk kez kendini görmekti bu.
İlk kez bir gözde, kim olabileceğini gördü.
Yorgun değil, mümkün görünüyordu.
Ve peri, ilk kez bir erkeğin yanında kalmayı düşündü.
Zaman geçti.
Rüzgâr hafifledi.
Taş ısındı.
Sonra kalktılar.
Yürümeye devam ettiler.
Ama her masalın bir kavşağı vardı.
Peri gitmeliydi.
Çünkü adam hâlâ kendi içindeki yolları tanımıyordu.
Ve peri, üzülerek ama bilinçle, içinden ona veda etti.
Çünkü o, zaten kendi yolunu biliyordu.
Vedalaşmadılar.
Ama kalktılar.
İkisi de başka yöne yürüdü.
Ve o taş,
orada kaldı.
Ne bir anıt, ne bir mezar.
Sadece bir durak.
Bir adamın bir kızı görmek için geldiği,
ve o kızın
kendiliğini kaybetmeden eşlik ettiği bir yer.