Ayrılık / Ölüm / Kayıp : Yas & İyileşme Süreci

Kendime Dönme Zamanı

Bu yazı, kendi içimdeki yolculuklardan küçük notlar. Bazen durmanın ve beklemenin, ilerlemekten çok daha değerli olduğunu öğrendiğim anlardan bir tanesi.

İç Savaş

Bazen öyle bir yere gelirsin ki, ne geri dönmek istersin ne de hemen yola çıkmak. Sadece durursun. Ama bu durmak, sanıldığı gibi bir bekleyiş değildir. Bu, içten içe bir toparlanmadır. Dağılmış enerjilerini toplayıp, eksilmiş parçalarını yerleştirip, kendinle yeniden karşılaşma halidir. Ve o karşılaşmada sana eşlik edecek kimse yoktur. Sadece sen varsındır.

İçinde hala süren bir savaş varsa, önce ona bakman gerekir. Kimseyle değil; kendinle olan savaş. Çünkü o savaş çözülmeden atılan her adım, seni yeniden aynı yere döndürür. Belki o savaş birine duyduğun öfkeyle karışık sevgi, belki geçmişte kaldığını sandığın ama içinde hala nefesini sıkıştırdığını fark etmediğin bir olay, bir aile draması, birisi… İsmini anmasan da, yerini bilmesen de o hala oradadır. Kovmaya çalışmak faydasızdır. Sessizce affedip bırakabilirsin. Gitmesine izin verebilirsin. Onu taşımadığın bir hayata geçebilirsin. Bırak gitsin… Kalbinin en derin yerlerinde onunla olan hukukunu tamamlayıp sonrasında özgür bırakarak uçup gitmesine izin ver. Diğer insanlar arasında yürüsün, yavaş yavaş gözden kaybolup gitsin o da.

Bedenin Acısı

Bazen bir acı gelir ve oturur göğsünün tam orta yerine. Aldığın nefesler yeterince oksijen taşımaz ciğerlerine. Derin derin nefes alırsın, ama devamdır. Şaşırırsın, fiziksel hiçbir rahatsızlık olmadan nasıl bu kadar acı çekebildiğine. “Psikosomatik” kelimesinin anlamını öğrenirsin.

Mideden gelen bir gurultu şaşırtır örneğin. Bu kadar üzgünken nasıl olup da acıkabildiğine şaşırır, öfkelenirsin. Bu kadar üzgünken, yaşamdan zevk almazken nasıl olur da karnın acıkır! Hayat devam ediyor mudur gerçekten? Biyolojik saatin çalışması mı hayat? Makineyi yağlamak gibi… üstten doldurursun ve çalışır ve boşaltır atığı. Bir arabadan farkı nedir o zaman hayatın?

Tekneyi Hazırlamak ve Sessiz Bekleyiş

Ve sonra… hazırlık başlar. Her şey dışarıdan sessiz görünür. Ama içeride hummalı bir hareket vardır. Tıpkı uzun bir yolculuk öncesinde tekneyi temizlemek gibi. Sökükleri dikmek, kırıkları sarmak, içi çürümüş tahtaları ayıklamak gibi. Her bir eşyanın yerini yeniden belirlemek, fazlalıkları atmak, eksikleri tamamlamak gibi. Kendi içinde düzen kurmak gibi.

Yelkenleri rüzgara açmazsın henüz. Ama onları kontrol edersin. Halatların sağlamlığını, direklerin dengesini, suyun altındaki görünmeyen çatlakları fark edersin. Ve bu fark ediş, sana çok şey anlatır: Nerede kırıldın, ne zaman pes ettin, hangi yük sana ait değilmiş de sen yine de taşımışsın? Sana ne kadar haksızlık yapılmasına izin verdin? Ya sen? Sen nerelerde yanlış yaptın?

Bu dönemde kalbine herkesin dokunmasına izin veremezsin. Sadece dost sarılmalara izin verirsin artık. Yorgunluğu büyüten değil, iyileştiren gerçek dostlara. Sessizce yanına oturan, sen çok anlatmasan da anlayanlara. Sadece özenli olan kalır, geri kalanı sessizce uğurlarsın.

Gündüzleri teknenin her köşesini elinde bir fırçayla temizleme zamanı. Küçük eşyaları yerleştirme, eski notları sessizce gözden geçirme zamanı. Akşamları kendi masanda oturup bir tabak yemeğe, bir kadehe ve dalgaların sesine eşlik etme zamanı. Uzun yolculuklarda ağır yükleri taşırken, fırtınalarda kollarına bacaklarına, kalbine çarpan yelken direklerinin açtığı çizikleri, yaraları yıkamanın zamanı, merhemleyip temiz bezlere sarma zamanı, bir aspirin içip uyumanın zamanı.

Şimdi, sabırla beklemenin zamanı. Yolcuları, rüzgarı, güneşi, dalgaları yeniden gelecekleri güne kadar bekleme zamanı, içindeki şarkıları söyleme vakti gelinceye kadar çalan şarkıları dinleme zamanı, gözünde birikenleri boşaltma zamanı…

Alışmak ve İyileşmek

Sonra?

Sonra istemsiz akan gözyaşları, sadece aklına geldikçe akmaya başlayacak. Çünkü beyin meşru müdafaa hakkını ele alacak ve her daim aynı noktayı kaşımaktan vazgeçecek bir süre sonra. Sabahları, uyurken gerilmiş yüzünle uyanmaktan, uyurken dişlerini sıkmaktan vazgeçeceksin, vazgeçtiğinin farkında bile olmadan. Giderek silikleşecek, tüm görüntüler gibi yüzü de. “Nasıldı gülerken sesinin tonu?”ndan “Yüzü nasıldı gülerken, mesela yüz ifadesi?”ne gerileyecek. Gözünün önüne daha az geli geliverecek. Bir fotoğrafına denk gelirsen “Niye böyle çıkmış yüzü; yüzü gerçekten böyle miydi?” diye düşünecek, niye uzaklaştığını ondan bilemeyeceksin. Belki de hiç senin değildi, hiç olmadı da ondan mı? Belleğin oyun oynayacak sana.

Zamanın Öğrettikleri

Sonra?

Sonra… sonra hayat durmayacak, iteleyecek… yavrusuna uçmayı öğretmek icin yuvadan iteleyen bir anne kuşgibi.

Çünkü insan alışır.

Çünkü insan unutur…

Çünkü insan iyileşir…

Çünkü her şeye alışan insan buna da alışacak.

Neyse ki insan unutan ve alışan…

Olan her şey büyüyecek, her şey geçecek. Hayat kalacak.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir