
Hayatta bazı anlar vardır; sadece iki insanın değil, zamanın da eşlik ettiği bir buluşmadır bu.
Senin yaşadıkların, onun yaşadıkları, içinizdeki açıklık, kırılganlık ve merak… Hepsi, bir daha aynı ritimde yan yana gelecek mi?
Cevap, bilimsel olarak da duygusal olarak da çok net: Hayır.
Her insan, hayatının farklı evrelerinde başka bir hale bürünür. Psikolojide buna “kişisel evrim” denir.
Duygusal olgunluk, yaşanmışlıklar, alınan yaralar ve iyileşmeler… Bunlar sürekli değişir.
Bir ilişkiyi özel yapan şey ise, hem senin hem de onun, tam o anda aynı açıklıkta, aynı kırılganlıkta buluşabilmiş olmasıdır.
Zamanın ruhu, duygusal kimyanız ve karşılıklı açıklığınız bir noktada çakışmıştır.
Bir daha karşılaşsanız bile, ne sen aynı kişisin, ne de o.
İçinizde taşıdığınız hikayeler, acılar ve kabullenişler, sizi başka birine dönüştürmüştür artık.
Bunu bilimsel olarak da şöyle açıklayabiliriz:
Beynimiz, deneyimlerle yeniden şekillenir.
Her yeni yaşantı, yeni sinir yolları oluşturur, eski bağlantıları zayıflatır veya değiştirir.
Yani, aynı “duygusal açıklıkta” ve aynı kimyada bir araya gelmek, beynin ve zamanın kendisi gereği artık imkansızdır.
Ve işte tam bu yüzden, bazı ilişkiler bir daha tekrarlanamaz.
Aynı yoğunluk, aynı açıklık, aynı kırılganlık… Sadece o ana aittir.
Kısacası:
O an bir daha asla. Ve belki de, bazı şeyleri bu kadar özel yapan tam da budur.
“Kendine özgü karşılaşmalar,
ancak iki insan kendi iç yolculuklarında
aynı açıklıkta buluştuklarında mümkün olur.
Ve çoğu zaman, bu buluşmalar bir daha tekrarlanmaz.”
— C.G. Jung